Aşkın Kimyası; Şema Çekimi ve Romantik İlişkiler
Göz göze geldiğiniz ilk andan itibaren kalbinizin deli gibi çarpmaya başladığı, onsuz hayat düşünemediğiniz, gözünüzün başka hiçbir şey görmediği birisi mi var hayatınızda? Başınıza talih kuşu konmuş sayın kendinizi. Ama aşık olduğunuz için değil, bu aşkın size sizinle ilgili söylediklerini duyacaklarınız için…
Romeo ve Juliet’ ten Leyla ile Mecnun’ a aşkın delilikle özdeşleştirildiği, bu deliliğin kutsandığını, “gerçek aşk”ın ayaklarımızı yerden kesmesi gerektiğine can-ı gönülden inanıldığını görüyoruz, hayatımızda da hep bunu arıyoruz aslında. Ancak bulduğumuz zaman da sonumuz yine bu destansı aşklarda olduğu gibi acı, ayrılık, hayal kırıklığı oluyor. Neden böyle olduğuna geçmeden önce aşk nedir ve şemalarımızın böylesi bir duygunun içinde işi nedir sorusunu cevaplamak gerekir.
Aşk; Freud’ a göre “anneden ayrışmanın yarattığı boşluktan önceki bir olma evresinin yeniden inşasıdır”. Lacan’ a göre ise bu tanım aşıklar için çok daha can sıkıcıdır ve “sende olmayan bir şeyi onu talep etmeyen birine vermeye çalışmaktır” şeklindedir. Bu tanımlar büyük yazarların, şairlerin süslü cümlelerinde olduğu gibi değilse de aslen onların da söylemeye çalıştığı ancak aşkın sesinin hep daha güçlü çıkmasından söyleyemedikleridir belki de.
Şema Çekimi ve İlişkiler
Şema ise ilk çocukluk dönemi yaşantılarımızda güven, fiziksel ihtiyaçların karşılanması, özerklik, sınır, koşulsuz kabul ve sevgi gibi temel insani ihtiyaçlarımızın karşılanması ile ilgili kendimiz, diğeri ve dış dünya ile ilgili oluşturduğumuz algılama biçimleridir. Bu şemaların oluşturduğu örüntü kişiliğimiz, şemalarımızın diğeri ile etkileşimi ilişki kurma biçimimiz, diğerine dair hissettiğimiz güçlü duygulanım ise şema tetiklenmesidir. Şemalarımızın diğerinin şemaları ile kurduğu bağ ise şema kimyasıdır. Bu kimya kimi zaman
“Uyuşuk insanlardan nefret ederim” gibi bir söylem oluşturmakta kimi zaman ise “Onu ilk gördüğüm andan itibaren deli gibi seviyorum” şeklindedir. Ve her durumda konu aslında karşımdaki kişide olandan ziyade bende olanlardır; karşımdaki kişinin bendeki iz düşümü, benimle ilgili bana ne söylediğidir.
Şema kimyası hep aynı hikayenin baştan yazılması ve her defasında hikayenin görkemli bir açılışı ile hüsran dolu bir sonucu olması üzerine kuruludur. “Tüm ilişkilerimde aldatıldım.”, “Beni hep sorumsuz tipler bulur.”, “Aşığım ama o kadar kısıtlanıyorum ki kendi hayatım kalmadı.” Bu ya da buna benzer tüm ifadeler şema kimyasıyla hissedilen güçlü duygulanımın aşk olarak yaşanmasıdır. Ve sonuç olarak gelinen yer ise bu senaryo ilk olarak nerde yaşandıysa o yerdeki sona yeniden gelmektir. Bu senaryonun ilk yazıldığı yer o kişiyle ilk karşılaştığınız yer değildir. Hayatınızdaki ilk diğeri yani ebeveyniniz, onunla yaşadığınız ilişkinin size sevilmek, güvende olmak, değerli olmak ile ilgili söyledikleridir.
Gerçek aşk ise; kendiniz olarak da var olmaya devam edebildiğiniz, sağlıklı sınırlarınızın olduğu, onsuz da yaşamın devam edeceğini bildiğiniz, kendinizi tüm yönlerinizle kabul edilmiş hissettiğiniz, onu da kendisi olarak görüp bununla mutlu olabildiğiniz ilişkidir. İlk gördüğünüz andaki gibi olmaz duygularınız, değişir, esner, dönüşür, siz, o ve ilişkiniz de gelişir. Bu haliyle tatsız tuzsuz geliyor ise gerçek aşk böyle olmaz diyor iseniz bunu size söyleten sesi takip etmek gerekir. Orada bulacaklarınız yine aynı senaryodan sufle veren bir ebeveyn olabilir.
Son olarak Sabahattin Ali’ nin “Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum.” dediği o sevgiyi bulabilmeniz dileğiyle…
Uzm. Klinik Psikolog Asiye Usluca