Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite’de Yanlış Bilinenler

dikkat eksikliği ve hiperaktivite

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite’de Yanlış Bilinenler

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Tedavisinde Doğru Bilinen Yanlışlar (DEHB)

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite (DEHB) tanı konulup tedavi edilinceye kadar hem çocuğa hem ailesine hem de okulda arkadaşları ve öğretmenlerine zor zamanlar yaşatan biyolojik ve genetik kökenli bir durumdur. DEHB tedavisindeki altın kural işbirliğidir. Yani çocuğun işlevsel olduğu her alanda onu iyi gözlemleyip onun kaynaklarını kullanarak, hem kendisini hem de ilişkilerini yönetme konusunda destek vermek gerekir. Bu konuda psikiyatri, ailesi, okulda öğretmenleri, rehberlik birimi ve arkadaşları işbirliği içinde olmalıdır. Öncelikle tedavisi konusunda direnç geliştirilen durum olan “etiketlemenin” toplumca konulan ve yarı cehaletin provakasyonu olduğu için dikkate alınmaması gerektiği, ayrıca sürecin ertelenmesi ile daha çok zarar veren geç kalınmış ve yıpratılmış bir hayatın kimseyi mutlu etmeyeceği önemsenmelidir. DEHB sorumluluk ve disiplin istenilen durumlara karşı dikkati verememe iken haz veren ilgisini çeken durumlara karşı aynı dikkatsizliğin olmadığı hatta pür dikkat olunduğu durumdur. Ebeveynlerin ve öğretmenlerinin de en çok yanıldığı ve kaçırdığı durum da budur. Örneğin anne babalar derki “sevdiği şeylere karşı dikkati çok iyi ama iş derse gelince zordan kaçar” ya da öğretmeni derki “dersi dinlemiyor gibi ama sorduğumda cevap veriyor, yaramaz ama zeki” gibi yanıltan gözlemlerle süreci geçiştirmiş olurlar.

Hiperaktif çocuklar davranışlarının farkında değillerdir ya da bu dürtülerine engel olamayabilirler bu da ilişkilerinde sorun yaratır. Ebeveynlerinin ve öğretmenlerinin bu durumu fark edip onun isteyerek yapmadığını anlamaya çalışıp, uygun üslup ve yaklaşımla davranışlarını değiştirmesi konusunda yardımcı olabilirler. Arkadaşları ile oyun oynarken daha etkin roller verilerek uyarıya açık halde tutmak çocuğun ilgisini isteği doğrultusunda tutarken dürtüsel kaçışlar da azaltılmış olur. Uyaran alamayan çocuk uyaran verme eğilimi ile kendisine engel olamadığı için dürtüsel, olumsuz, uyumsuz davranışlar sergileyerek, arkadaşlık ilişkilerinin zedelenmesi, dışlanması gibi istenmeyen durumlar söz konusu olmaktadır. Arkadaşları tarafından dışlanan DEHB’li çocuk mutsuz, içine kapanık ve kendisini olumsuz yargılayan depresif süreçler yaşayabilir. Çoğu hiperaktif çocuk eğlenceli bulunup çok sevilirken, dürtüsel olduğunda korkulan ve kaçınılan çocuk olabilir. Çocuğun aktiviteleri yaratıcı ve yetenekli alanlara yönlendirildiğinde dürtüsellik yerine sorumlu, disiplinli ve örnek alınan kişi konumuna getirilebilir. Çizgi film izlerken pür dikkat olan dikkat eksikliği ya da hiperaktivitesi olan çocuklar uyaran bombardımanına tutulduğu için hipnotize olmuş gibi görünürler. Yine de izlerken bile hareketli olsa dahi kimseye zarar vermezler. Aynı durum işe yarar, yetenekli, yaratıcı ve sevdiği aktivitelerle sağlanabilir. Örneğin futbol okuluna yazılması, dans ya da resim, müzik eğitimi alması sağlanması gibi. Böylece dışlanmayan, yalnız kalmayan, aranılan, hatta bazen hoşgörüyle ilişkide tutulan, mutlu çocuk olabilirler.

Hem dikkat eksikliğinde hem de hiperaktivitede planlama yapma ve uygulama konusunda desteğe ihtiyaç vardır. Ders çalışma saatlerinin çalışmaya daha istekli olduğu ve çalışma saatlerinin daha kısa fakat birkaç oturumda tamamlaması sağlanabilir. Dinlenme aralarını biraz daha uzun tutarak derse karşı direnç geliştirmesi azaltılmış olunur. Motivasyonel konuşma yapılarak performansını arttırması sağlanabilir. Ters motivasyondan kaçınmak lazım örneğin “Ayşe senden daha çalışkan, onun notları daha iyi gibi” söylemler özgüvenini düşürebilir. DEHB’li çocuğun bu “dersi sevmiyorum”, “bu hocayı istemiyorum” gibi kaçış cümlelerinin altında “artık zorlanıyorum, yetersizim, başarısızım gibi olumsuz hisler” yattığı için ailenin onu anlamaya çalışarak uzlaşmacı bir çözümle tekrar yeni bir süreci başlatması gerekebilir. Tabi rehberlik öğretmenlerinin diğer branş öğretmenleri ile işbirliği içinde derse ilgisini ve isteğini sağlayacak etkinlikler oluşturması, olumlu, sevecen, cesaretlendirilen sohbetlere açık olunması istenebilir. Dürtüsel ve davranış sorunu yaşadığı zaman sakin olduğu, dinleyebileceği koşulları oluşturup bu konuda uyarıları dikkate alması sağlanabilir. Tek başına ders çalışması teşvik edilirken sevdiği bir abi ya da abladan destek alınabilir. Özel ders almasının, kalabalık gruplarla aynı ortamdaki performansından daha iyi performans sergilemesine yardımcı olduğu söylenebilir. Odasını düzenlemesi konusunda önce birlikte hareket edilip sonra da gözlemleyerek kendi başına yerine getirmesi konusunda sorumluluk verilmesi gerekir. Unutkanlığı için not tutması ve alış veriş konusunda görevler verilirken hatırlatmalar yapılarak dikkat konusunda uyaran verilebilir. Tabi ki ödüller yaptığı işlerin ölçüsüne göre anlamlı olup, istediği şeyler sunulabilir. DEHB’li çocukların zekası en az arkadaşları kadar iyiyken düzensiz ve dikkatsiz olmaları bilgiyi kaçırmalarına sebep olur. Bazen de öğrenme güçlüğü gibi tanıların birlikteliği DEHB’de daha sık görüldüğü için bu konuda da destek alınması gerekebilir. Özel bir çocukla birlikte olduğunuzu unutmamanız lazım! Çok umursamaz gibi görünen davranışının altında “Niye böyleyim? Bu benim tercihim değil, haksızlık bu” diyerek isyankar bir tutum sergileyebilir. Sakarlıkları olabileceği gibi ince motor hareketleri yetersiz kalacağından bazı sorunlar yaşayabilir. Bu durumu fark edip ince motor hareketleri geliştirici oyunlar ve hobiler geliştirmesi konusunda yardımcı olunmaya çalışmak gerekir. Konuşmak, anlaşmak ve kendinizi dinletmek istiyorsanız göz teması kurun ama bunu zorlayıcı ve uzun süreli olarak değil mimiklerinizle ve dokunsal temaslarla metaforlar üzerinden sevecen bir tutumla yapın.

Öğretmenlerinin yapabileceği de çok şey vardır. Her şeyden önce ilgi ve sevgiyi gösterirken hoşgörülü ve tahammül göstermek iyi ilişki kurgusuyla ve samimiyetle kendisini olumlu yönde etkileyecektir. Derste ön sıralarda oturtmak, yanında daha çok derse ilgi gösteren arkadaşıyla oturtmak faydalı olacaktır. Ders anlatırken öğrencinin dikkatini derste tutabilmek için diğer öğrencilere nazaran daha çok uyaran vererek, aynı zamanda bazı yormayan sorumluluklar vererek dikkatin derste olması sağlanır. Örneğin tahtayı silmek, yoklama yaptırmak, ders anlatırken “sence de öyle değil mi” “sen ne düşünüyorsun bu konuda” ya da zorlayıcı olmayan soruları tahtada çözmesi istenerek derse ilgisi ve katılımı arttırılabilir. Ders anlatırken daha sık göz teması kurmak ve arada yanına gelip dokunsal uyaran vererek “seni önemsiyorum ve yardımcı olmak istiyorum, bana eşlik eder misin” hissini vermiş olursunuz. Eğer ilaç kullanması gerekirse ve okulda da alması gereken bir ilaçsa öğretmeni bu konuda hatırlatıcı olursa ilaç uyumuna katkıda bulunmuş olur. Hem ailenin hem de öğretmeninin, çocuğun uyarılara rağmen devam eden davranışlarını cezalandırma konusunda, içinde bulunduğu durumu dikkate alarak acımasız ve katı kurallara maruz bırakmamak gerekir. Her seferinde tekrar açıklamalar yaparak kararlılığınızı gösterirken “seni de anlıyorum ama gayretini görmeye ihtiyacımız var” mesajını vermeniz gerekir. Daha bir çok iletişim teknikleri ile DEHB’ li çocuğun hayatını ve eğitim öğretim sürecini yönetmesine katkıda bulunabilirsiniz. “Tıpta hastalık yok hasta var” prensibi gibi her DEHB’li çocuğun kişilik özellikleri, yapısı dikkate alınarak farklı kurgulamalar yapılabilir. Ama esasen genetik ve biyolojik bir durum olduğu göz önüne alındığında ilaç tedavisinin önemi açığa çıkmaktadır. Yedi yaşından önce tanı konulsa dahi çok ciddi bir hiperaktivite olmadıkça ilaç tedavisine başlanmaz. Gerektiği durumlarda okul çağı ile ilaç tedavisine başlanılır.

DEHB’de kullanılan ilaçlar için doğru bilinen yanlışlar yüzünden tedavi imkanı olduğu halde aileler tarafından yok sayılması ve ötelenmesi hem çocuğa hem de aileye büyük zarar vermektedir. Bu olumsuz mitlerin başına ilacın bağımlılık yaptığı gelir. Böyle bir bağımlılık söz konusu olmadığı gibi ilaç kullanımının olmadığı DEHB’li çocuklarda, ilaç kullananlara göre maddeye yönelimin arttığı yani madde bağımlılığının daha çok görüldüğünü gösteren araştırmalar vardır. Bunun en büyük sebepleri hazza yönelimin yönetilemediği, dışlanmaya ve okulun dışında kalma, okulu bırakma gibi durumlarda madde kullanımına yönelmenin artmasıdır. Madde kullanımı haz veren bir şey gibi görünürken aynı zamanda dikkatin toplanmasında da etkisi olabileceğinden (sigaradaki nikotin, kahvedeki, koladaki kafein gibi) DEHB’li biri için karşı konulamaz hale gelebilir. Aynı zamanda DEHB’li biri hayatındaki olumsuz gidişe ve stresi yönetme konusunda baş etme mekanizması olarak disfonksiyonel olan madde kullanımıyla sorundan kaçış, öteleme gibi durumlara maruz kalır. Önce haz odaklı sosyal içici gibi kulanım, sonra maddeyi kötüye kullanma yani baş etme adına kullanılırken, kaçınılmaz son olan madde bağımlılığına yani artık onsuz yapamamaya başlar. Madde yoksunluğu psikolojik ve fizyolojik olduğundan ona ulaşmak için hem sağlığını hem de geleceğini tehlikeye atar. Stumulan olarak adlandırılan DEHB’de kullanılan kırmızı reçeteli ilaçlar önünde kırmızı gibi alarm veren bir algı ile “bağımlılık” ve “tehlikeli” imajı çizmektedir. Halbuki bağımlılık yapan bir ilaç kullanılmadığında yoksunluğa bağlı onsuz yapamama olması gerekirdi. Bu ilaçların istenirse ya da gerek duyulmaz ise kullanılmayabildiği, tatillerde ilaç tatili de yapılabildiği bilinmektedir.

İlacın yaklaşık 70-80 yıldır kullanıldığı ve üzerinde en çok araştırmanın, yayınların yapıldığı ilaçlardan biri olduğu ve korkulan sonuçlara neredeyse hiç rastlanmadığı düşünüldüğünde ilaç kullanması ile olumlu sonuç alabilecekken sırf bu yanlış bilgilerden dolayı kullanmayanlara ne kadar büyük haksızlık yapıldığı görülmektedir. Bu hastalık sanki yeni çıkmış gibi; “daha önce DEHB mi vardı?” “Büyüyünce geçer, sünnet olunca geçer, evlenince geçer, okul başlasın geçer, ceza ver geçer” gibi geçiştirmelerle o yıllarının olumsuzluklarını geleceğine taşımış olmaktayız. Ergenlikten genç erişkinlik dönemine doğru hastalığın derecesi büyük oranda düşerken, yine çok büyük oranda (%50-60) iyileşen kişiler vardır. İlaç kullanmayanlarda ilişkisel ve öğretim hayatlarındaki zorluklarla baş etme güçlükleri başka ruhsal hastalıklara (depresyon, bipolar bozukluğu, kaygı bozuklukları vs..) zemin hazırlar. Bu ilaçlar yerine koyma tedavisi olarak bilinen ilaçlar olup gerçekten ihtiyacı olanların kullanması gereken ilaçlardır. Doktor muayenesi olmadan bir takım hastalıklar ekarte edilmeden tanı koyup tedaviye kalkışmak doğru olmaz. “Zihin açıyormuş” “sınav-iş performansını arttırıyormuş” gibi söylemlerle ilacın suistimal edilmemesi gerekir. İlacın kullanımı ile ders başarısı yükselen çocuğun özgüveninde de dolaylı olarak artış olur. Tabi bu da olumlu hisleri besleyeceği için ilişkilerinde düzelme, sosyal desteğinde artış olmaktadır. Tembel, haylaz, yaramaz gibi yakıştırmaların yerini olumlu geribildirimler almaya başlar. Terapi koşullarını ve aile desteğini olumlu yönde etkiler. İlacın fiziksel gelişimi durdurduğuna bağlı söylemler doğru olmadığı gibi, hastalığın kendisinin gelişimi geciktirdiği ve bir süre sonra normal dengenin kurulduğuna bağlı yayınlar bulunmaktadır.

İlaçların tedavideki etkisi ne kadar iyi olsa da tabi ki bir çekirdeksiz üzüm değiller. Her ilaç gibi bazı yan etkilerinin de olduğu, bunlardan en sık görünenlerin iştahsızlık ve uykusuzluk olduğu bilinmektedir. Bunun yanında anksiyeteyi arttırdığı ve bazı çocuklarda karın ağrısı yaptığı, bulantıyı arttırdığı, baş ağrısı, sinirlilik yaptığı görülmektedir. İlaç uyumu açısından dozun kademeli olarak arttırılması gerekmektedir. Yaşı, boyu, kilosu ve hastalığın derecesi doz ayarlamada dikkate alınması gereken hususlardır. DEHB tedavisi olan bir hastalık olup ne kadar kısa sürede doktora başvuru olunursa o kadar hızlı sonuç alınılacağı görünecektir.

 

Psikiyatrist Uzman Dr. Zengibar Özarslan

 

Bu gönderiyi paylaş