Hayatında Her Şey Yolunda, Daha Ne İstiyorsun Ki?
“İlişkilerim benim hayatımda çok önemli. Karşımdaki kişiye önem veririm ve bunu ona da hissettiririm. Onu düşündüğümü bilir, her ihtiyacında beni arayabilir nitekim ben de her zaman yanında olurum, o üzülmesin diye üzülen taraf olurum, hatta bazen duygu ve düşüncelerimi bile kendime saklarım aramızda sorun çıkmasın diye….”
29 yaşındaki Ayşe terapiye depresif duygudurumu, mutsuzluk, keyif alamama, uyuyamama, yeme atakları şikayetleriyle geldi. Devam eden bir ilişkisi olan Ayşe tek başına yaşıyor ve lise matematik öğretmeni olarak çalışıyor. Okulda arkadaşlarıyla ilişkisi iyi, zümrenin gözdesi. Ailesiyle vakit geçiriyor, güçlü bağları ile kendini güvende hissediyor. Görünürde Ayşe’nin dengeli ve yolunda giden bir hayatı var. Zaten bu yüzden kendini iyi hissetmediğini söylediğinde insanların “Hayatında her şey yolunda daha ne istiyorsun ki?” geri dönüşlerini alıyor. Ayşe için bu cümleler kendini iyi hissetmediğini söylediğinde bunun görülmemesi, yargılanması ve kendini yeterince değerli hissetmemesi şeklinde deneyimleniyor.
Ayşe’nin hayatında çoğu şey bu yaşına kadar yolunda gitmiş. Okulda hep başarılıymış, ailesiyle ilişkisi hep iyiymiş, sosyal çevrelerde uyumluymuş, mutluymuş ta ki 2 ay önce erkek arkadaşıyla sorun yaşamaya başlayana kadar. Erkek arkadaşının onunla sıklıkla telefonda ve hafta sonları grup aktivitelerinde oluşu sebebiyle eskisi kadar vakit geçirmediğini, paylaşımlarının azaldığını ve kendini yalnız hissetmeye başladığını fark etmiş. Bunu konuşmak istediğinde “Ne alakası var, her hafta görüşüyoruz zaten” yanıtıyla hayal kırıklığına uğramış. Ayşe ilişkisinde artık kendini değersiz hissettiğini fark etmiş ve bu hissi sorgulamaya başlamış. Sonrasında soluğu terapide aldı.
Terapide Kendini Feda şemasının varlığıyla yüzleştiğinde oldukça sarsıldı. Ayşe aslında olduğu haliyle kabul edilip sevilemeyeceğine dair bir inanca sahip. Tabii ki bu inançla doğmadı, erken yaşam deneyimleri ile bunu sonradan öğrendi. Burası zaten travma olarak kaydedilen anıların varlığına işaret eden yer. Olduğu haliyle sevilip kabul edilemeyeceği için hayatında öyle ilişkiler kurup öyle bir kişilik örüntüsü geliştirdi ki herkesle iyi olan ve iyi hisseden biri oldu. Ama bu, temelde deneyimlediği Duygusal Yoksunluk şemasını değiştirmedi, sadece onun telafi mekanizması oldu. Bir başka deyişle, “Olduğum halimle sevilemem” diyen Duygusal Yoksunluk şemasına “Bak, sevilen biriyim”i ispat etmeye çalıştı. Telafi mekanizması olarak da kendini feda etmeye başladı, kabul görecek davranışları benimsedi, onay aradı ve aslında ideal olmaya başladı –ideal çocuk, ideal iş arkadaşı, ideal sevgili, ideal öğretmen. Üstelik bu telafi mekanizması şu ana kadar da çok güzel işe yaradı. Ancak ideal olmasına rağmen, onun için onca şey yapmış olmasına (yani kendini feda etmiş olmasına) rağmen romantik ilişkisinde yaşadıkları Ayşe için değersiz hissettiği ve tetiklendiği yer oldu.
Şema telafileri belli bir yere kadar işe yaradığı ve işlevsel olduğu için döngüyü devam ettirir. Ancak kaçınılmaz son şemalarla yüzleşmektir. Kaçtığımız, kaçındığımız, telafi etmeye çalıştığımız her ne ise günün sonunda ona yakalanırız. Burada hatırımızda tutmamız gereken tek şey, şemaların hakikat olmadığı, zihnimizde kalıplaşmış bilişler olduğudur. Anlık yaşam deneyimine kendimizi açtığımız, şemalarımızdan sıyrıldığımız günlerde buluşmak dileğiyle….
Uzm. Klinik Psk. Zeynep Hilal Çelik