Psikolojik Tanı Romantizmi
Depresyon, anksiyete, panik atak, yeme bozukluğu… Günlük yaşamda ne kadar sık duymaya başladık bu tanıları farkında mısınız?
Psikolojik sağlığa artan ilgi ve verilen önem bu konudaki bilincin artmasını da beraberinde getirdi elbette. İnsanlar deneyimledikleri duygusal ve bilişsel süreçleri önce fark etmeye sonra anlamaya başladı. Ama bu tanıları kendi kendimize koymak bu kadar basit ve mümkün mü sahiden? Her ayrılık sonrası üzüntümüzü, ağlamalarımızı ve motivasyon eksikliğimizi hemen depresyon diye etiketlemiyor muyuz? Ya da o dönem iştahımız kapandıysa veya çok açıldıysa “Bende yeme bozukluğu başladı” cümlelerini duymuyor muyuz? Peki, bu etiketlemelerin hayatımızdaki işlevi ne olabilir?
Özellikle dizilerde, filmlerde ve sosyal medyada karikatürize edilmiş hikayelerle karakterler şekillendiriliyor. Hem ilişkilere hem de kişinin psikolojik duygu durumuna dair doğru ve gerçekçi olmayan imgeler oluşturuluyor. Sonraki adım ise kendi olma yolculuğunda arayışta olan kişiler için hızlıca bir özdeşim kurma anı oluyor. Gördükleri, öğrendikleri o psikolojik tanı imgesi kişiliklerinin bir etiketi olmaya başlıyor. Böylece kişi hem psikolojik süreçlerini rasyonalize etmiş oluyor hem de sosyal ilişkilerinde ilgi almaya başlıyor. Bir başka bakış açısıyla değerlendirecek olursak, Duygusal Yoksunluk şeması olan bireylerde ilgi alabilecekleri ve sevildiklerini hissettikleri benlikler yaratmak bir telafi mekanizmasıdır. Kişinin bir psikolojik bozukluk tanısının olması da onun daha fazla ilgi alması için bir yoldur aslında. Özellikle ergen ve genç yetişkinler arasında “cool” görünmenin bir yolu olabilen psikolojik tanı romantizmi görülme ihtiyacını temsil eder ve görülür. Böylece, Duygusal Yoksunluk şeması telafisi aktive olur.
Psikolojik Tanı
Elbette bu durumun muhtemel riskleri mevcut. Yaşanılan çağın bir getirisi olarak dijital bütün ortamlarda güçlü bir şekilde idealize edilen psikolojik tanılar, kişilerin bir baş etme mekanizması haline gelebileceği için sağlıklı benlik gelişiminde işlevsel olmayan olumsuz inançların sürmesine sebep olur. Duygusal Yoksunluk şemasının telafisi için kişiler ilgi çekecekleri davranış örüntülerine devam eder. Dolayısıyla görülme ihtiyacı da devam eder. Böylece en temelde kişiler oldukları halleriyle sevilip var olamayacaklarına inanır ve sevilip var olabilmek için bir şey yapmaları gerektiğine inanarak kısır bir döngüye hapsolurlar. Üstelik psikolojik tanıların romantizmi gerçekten durumu tanı seviyesinde deneyimleyen kişilerin görülmemesine sebep olur. Kendi deneyimlerinin değersizleştiğini düşünebilir, anlaşılmadıklarını hissedebilir, yalnızlık, umutsuzluk, değersizlik ve çaresizlikle yoğun bir şekilde baş başa kalabilirler.
Her birimizin olduğumuz halimizle değerli, yeterli ve kabul edilir olduğumuza inandığımız bir dünyayı yaratma ümidiyle…
Uzm. Klinik Psk. Zeynep Hilal Çelik