Yalan Söyleme!
İnsanoğlunun en temel psikolojik ihtiyaçlarından biri güvendir. Güven ilişkisinin oluşabilmesi için tutarlılığa, istikrara ve gerçeğe uygunluğa ihtiyaç vardır. Dolayısıyla insan zihni günlük iletişimlerinde farkında olmadan bu algoritmayı çalıştırır ve karşısındaki kişinin güvenilir olup olmadığını test eder. Tanım olarak yalanı “kişinin gerçeği söylememe, bunun idrakında olma ve karşı tarafı inandırma niyetinde olması” şeklinde tanımlayabiliriz. Dolayısıyla insanoğlu bilinçli olarak yalan söyler. Elbette ki otomatik düşünceler ve aktif olan şemalar neticesinde tepkisel bir davranış olarak yalan söylenebilir. Ama burada hala fark edilmesi gereken şey kişinin zihninde neden hakikat yerine yalan örüntüsünün aktif olduğudur. Yalan söylemek aslında aktif bir kaçınma mekanizmasıdır. Kişi gerçeği ifade ettiğinde yaşayacaklarını yaşamamak, ondan kaçmak için yalan söyler.
Peki, yalan söyleyen bir kişi neyden kaçıyor olabilir?
- Gerçeği söylediğinde yargılanacağını düşünüyorsa,
- Sonuçların gerçeği söylediğinde ağır olacağını düşünüyor ve bununla baş edemeyeceğini düşünüyorsa,
- Kendini güçsüz, zayıf, başarısız hissedeceğini düşünüyorsa,
- Karşı tarafı hayal kırıklığına uğratacağını, ilişkilerinin zedeleneceğini, onu kaybedeceğini düşünüyorsa,
- Yalan söyleyerek karşı tarafı etkileyebileceğini, daha fazla olumlu etkileşim alacağını düşünüyorsa,
Dolayısıyla kişi kendi Sevilemem olumsuz inancının telafisi olarak eskisi kadar sevilmeyeceğini düşündüğü durumlardan kaçmak için ve/veya kendini daha sevilebilir kılmak için yalan söyler. Bununla birlikte, belirgin bir şekilde dikkat çeken durum kişinin Yetersizim olumsuz inancının telafisi olarak kendini güçsüz/yetersiz hissedeceği durumlardan kaçmak için ve/veya kendini daha güçlü/yeterli göstermek için yalan söylüyor oluşudur. Elbette ki farklı bakış açılarıyla farklı olumsuz inançlar tespit edilerek detaylandırılabilir. Ancak burada asıl vurgulanmak istenen nokta yalan söylemenin bir telafi mekanizması oluşudur. Böylece, şemalarımızın günlük yaşamımızın her alanında nasıl da aktif olduğunu ve bizim duygu-düşünce-davranış örüntülerimizi ne kadar etkilediğini bir kez daha görmüş oluyoruz.